12 Eylül faşist darbesi ile tutuklanan ve yargılanan “Solcular”ın, mahkemede “-Mesleğin nedir?” diye sorulduğunda, “-Devrimciyim” diyecek kadar öylesine bir adanmışlığın hikayesi ve Erdal Eren özelinde anlatacağımız daha yüzlerce “Anne ve oğul”un derin acılarının adıdır 12 Eylül 1980 Faşizmin Darbesi.
“Saçlarına yıldız düşen annelerin, uzanıpta o yıldızlara dokunmak isteyen çocuklarının” Elinin havada kaldığı gündür 12 Eylül 1980.
Faşist Darbenin 41. Yılı

Tam 41 Yıl geçti faşist darbenin üstünden. Müsebbiplerinden Kenan Evren 98, Tahsin Şahinkaya ise 95 yaşında öldüler yaptıklarının cezasını çekmeden. 17 yaşında idam edilen Erdal Eren’in hayatını tam 5 kez sıfırdan yaşayacak kadar ömür sürdüler. Sahi kötüler neden bu kadar uzun yaşar ?
Kenan Evren ‘derin gitsin’ Marmaris gibi cennet bir köşede ömrü resim çizerek geçti. Resim dedim de sahi dünyayı kana bulayan Adolf Hitler de resim çizerdi. Sahi bunlar hangi hayal dünyası ile neyi resmediyorlardı? Ve sanat gibi değerli bir şey, böylesi kötü ellerde nasıl olur da kullanılabilirdi ? Neyse ki biliyoruz “Yenilmek inandıklarının yanlış ve senin haksız olduğun anlamına gelmez.” Belki de onun içindir 12 Eylül 1980 Darbesi her yıl dönümünde daha da lanetlenerek küçülüyor ve alınan dersler her yıl daha da büyük ve önemli oluyor.

“Onların çocukları” yaptı
Süleyman Demirel’in Başbakan olduğu ve hükumetinin görevden alınarak hapse atıldığı, TBMM’nin lağvedildiği, tarihimizin en demokratik anayasası olan 1961 Anayasasının kaldırıldığı ve Türk Siyaset tarihinin yeniden tasarlandığı bir dönemdi 1980 darbesi “Onların Çocuklarının” yaptığı. Öyle diyordu çünkü darbeyi haber alan CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze “Bizim çocuklar Başardı”
Yönetime el koyan cunta 12 Eylül 1980 saat: 04:00’te sıkıyönetim ilan etti. Bu süreçte 650 bin kişi gözaltına alındı, 7 Bin kişinin idamı istendi.1683 kişi fişlendi. Kayıtsız 150 günlük gözaltılar oldu ve bir sürüde kayıplar tabi ki… Kayıtlara geçtiği hali ile 171 kişi işkenceden öldü. 14 kişi açlık grevinden. 14 kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 23 Bin dernek kapatıldı. Askeri Mahkemede 210 Bin dava açıldı 230 bin kişi yargılandı 50 kişi idam edildi. 188 kişi ise ceza evinde öldü.
300 gazeteci, 31’i Hapis 3’ü ölü
30 bin kişi siyasal sığınmacı olarak yurt dışına kaçtı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. Yurt dışında tedavi görmesi gereken birçok devrimcide bu şekilde vefat etti. 300 gazeteci saldırıya uğrarken, 3 gazeteci silahla öldürüldü, 31 gazeteci ceza evinde yattı. Yargılanan gazeteciler toplam 3 bin 315 yıl 6 ay hapse mahkum edildi.
Darbe ölüm ve acıdan başka hiçbir şey bırakmadı
Hak ihlallerinin en çok yapıldığı yer ise birçok film ve kitaba konu olan Diyarbakır Cezaeviydi. Tutuklu ve hükümlere dışkı yedirme, falaka, cop ile istismar, lağım suyunda bekletme gibi… Bu iğrenç ve vahşetin sorumlusu olarak görülen iç güvenlik komutanı Esat Oktay Yıldırım ise, İstanbul Kısıklı’da 1988 ‘de ailesinin yanında başından vurularak öldürülmüştür. Görüldüğü gibi ölüm ve acıdan başka hiçbir şey bırakmamıştı bizlere 12 Eylül 1980 Darbesi.
“Asmayalım da besleyelim mi ?”

Bu darbenin en sembol ismi ise Kuşkusuz daha henüz 17 Yaşında iken hakkında verilen idam kararını Yargıtay’ın iki kez iptal etmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından yaşı büyütülen, Kenan Evren’in idamları imzalarken “Elim bile titremedi”, “Asmayalım da besleyelim mi ?” dediği Erdal Eren’di.
Erdal Eren’i İdama Sürükleyen Olay
30 Ocak 1980 tarihinde Milliyetçi Hareket Parti’li Bakan Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Ezendemir’in, Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Sinan Suner’i vurarak öldürmesi ile başlayan olay sonrası, 2 Şubat 1980 günü Suner’in öldürülmesini protesto etmek için düzenlenen gösteriye henüz bir lise öğrencisi olan (Ankara Yapı Meslek Lisesi ) Erdal Eren de katıldı.
Çıkan çatışmada er Zekeriya Önge öldürüldü ve 24 kişi gözaltına alındı. Erdal Eren Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı ve kısa bir süre sonra 19 Mart 1980 günü de bu gerekçe ile idama mahkum edildi.
13 Aralık 1980’de Ulucanlar Cezaevi’nde idam edildiğinde ise, Erdal henüz 17 yaşındaydı…
Dosya Yeteri Kadar Araştırılmadı
Eren’in avukatlarından İsmail Sami Çakmak; “Yargıtay Üçüncü Dairesi, kararı son derece yasal ve hukuka uygun gerekçelerle bozdu. Otopsinin usul ve yasaya aykırı yapıldığı, ölenin vücudundan çıkan kurşun ile Erdal’ın tabancasından çıkıp çıkmadığının açıklığa kavuşturulmadığı, olay yerinde keşif yapılmadığı, tanıkların dinlenilmediği Erdal’ın 18’inden küçük olup olmadığının araştırılmadığı, takdir hakkının kötüye kullanıldığını” söylemişti. Ancak başsavcılık bozma kararına itiraz etmiş ve Askeri Yargıtay Daireler Kurulu da idam kararını onaylamıştı.”
Doğum Yerim: Dominik

Fakat Erdal Eren için verilen bu infaz kararı, yurt içinde kabul görmediği gibi yurt dışında da büyük tepkilere neden olmuştu. Almanya’dan, İspanya’ya, Danimarka’dan Ekvator’a hatta Dominik ve Yunanistan’da dahi (Evet bildiğimiz ‘düşman’ Yunanistan’da dahi) sendikalar, işçiler ve devrimciler Erdal Eren’in idamının durdurulması için imzalar topladı.
Erdal Eren’in idamından sonra acısı yüreklerde öyle hissedildi ki; Dominik’te dönemin öğrenci hareketini yürüten bir genç, yaşadığı üzüntüyü ve dayanışmayı göstermek için bebeğine Erdal Eren ismini vermiştir.
Erdal Eren Suçlu muydu ?
Hepimizin yüreğine kazınmış Sezen Aksu’nun o derin yorumu ile bizi adeta hüzne boğan “Son Bakış” şarkısı işte bu hikâyeyi anlatır. Erdal Eren suçlu muydu ? Adil bir yargılama olmadı. Yargıtay iki kez kararı bozdu ama tüm bunların içinde bir gerçek var ki, “suçluların arkasından şarkı yazılmazdı.” y.k. Eren’in işte o “Son Bakış’ının yer aldığı “Son fotoğraf”ını, idamından on altı saat önce Emin Çölaşan ile “Karıştır-Barıştır” projesi kapsamında cezaevini giden Gazeteci Savaş Ay çekmişti.
Son Bakış Şarkısı’nın Hikayesi
Savaş Ay, ‘Son Bakış’ın hikâyesini şöyle anlatıyor:
“Erdal Eren’i son anlarında çektiğim o fotoğrafları, milyonlarca kişi gibi Sezen Aksu da görmüş ve çok etkilenmiş. Anlatırken, “Öylesine masum, öylesine ölümden uzak, öylesine genç ki… Hikâyesini de okudum. Ama beni esas vuran o ‘son bakış’ fotoğrafıydı Savaş.” Diyor. Sonra Aysel Gürel’e gösterdim o fotoğrafı. Birlikte bir şeyler yazdık. Onno’ya verdik besteledi (Tunç). Şarkıdan çok ağıta benzedi. Yürekten kopup gelen, saf, duru, sahici…” dedi. Ve işte o ağıtın sözleri.
“Bir an duruşu gibi
Ömrün gidişi gibi
Veda ederken
Aşk ateşi gibi söner iç çekişler
Amman amman yandım aman
Acı yüzler”

Kahramanı Ölü Şarkısı Ölümsüz
Sezen Aksu’nun dinledikçe hepimizi Erdal Eren’in o “Son Bakış”ında takılı bırakan ve onu cellatlarından daha çok yaşatacak olan ölümsüz şarkısının hikâyesi işte böyle…
Bir söz bitişi gibi son buldu sevişler
Bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terkedişler
Bir an duruşu gibi ömrün gidişi gibi
Veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler
Aman aman yandım aman
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
Aman aman acı yüzler
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
Erdal Eren’in henüz 17 Yaşında bir idam mahkumu olarak ailesi için kaleme aldığı veda mektubunu iç çamaşırında saklayarak avukatına ulaştırdığını okuduğumda ise, yine haksızlığa uğramış bir başka Sanatçının Ahmet Kaya’nın yorumu ile Hacı Taşan’ın derlediği Kırşehir yöresine ait o müthiş türkünün sözleri dökülüyor istemsizce dilimden:
Aşağıdan gelir gelinin göçü
Gelin mi ettiler canımın içi
A canım canımın içi
Koynumda sakladım verdiğin saçı
Ne yandasın sürmeli palazım
Ne yanda a canım ne yanda
Ellerim saz çalar göğnüm
Ne yanda a canım ne yanda

Hangi birini saysak bilmiyoruz ki, bu faşist zihniyetin iliklerimize kadar işlemiş acılarının hangi birini ?.. Erdal Eren’in son mektubunu mu? Yoksa 11 Nisan 1980’de evinden çıkarken sırtından ve göğsünden aldığı beş kurşun darbesi ile ölen başarılı romancı Ümit Kaftancıoğlu’nu mu ? Soyadı tanıdık mı geldi ? Evet, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun hiç görmediği ve elini öpemediği merhum kayınpederi. TRT çalışanı, büyük romancı ve edebiyatçı.

Son Cümle
Ümit Kaftancıoğlu’na ithafen 20 sene önce “Öküz Dergisi”nde okuduğum bir yazının içinde şöyle bir cümle geçiyordu, “Ölenlerle kalanların arasındaki acının asıl sebebi, kalanların daha söyleyecek sözlerinin olduğuna inanmasıdır” diyordu. Ve ben o günden bugüne her vedada, her mektupta, söylenmek istenen o son cümleyi ararım…

Son Mektup
Sevgili annem, babam ve kardeşlerim;
Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemizde olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık. Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim. Bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var. Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım.

Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam, halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizin de bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.
Cezaevinde yapılan (Neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi içten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım yada meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar, başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur.
Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.
Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar.
Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz.
Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim.
Devrimci selamlar
Oğlunuz Erdal
Haber Araştırma: Yusuf KIZILGÜL